tag:blogger.com,1999:blog-52278909033807713912012-07-14T14:53:50.022-07:00Düşüncelerle oluşan bir blog...Begüm ÇubukTerapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.comBlogger23125tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-59139399243738296672012-07-14T14:51:00.003-07:002012-07-14T14:51:36.523-07:002012-07-14T14:51:36.523-07:00Bugün günlerden cumartesi<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
Bu sabah garip bir şekilde
uyandım. Nefes alamıyordum sanki. Kalbim deli gibi atıyor, kulaklarım çınlıyor,
beynim patlayacakmış gibi hissediyordum. Yavaşça kalktım banyoya gittim. Elimi yüzümü
yıkadım. Kendime gelmeye çalıştım. Sonra ne olduğunu anlamaya çalıştım. Balkona
yürüdüm ve havaya baktım. Sebebi NEM!</div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
O kadar boğuk bir hava vardı ki
nefes alamıyorsun. Kendime gelmeye çalıştım. Kahvaltı, hazırlanmak süslenmek
derken saat 12yi geçiyordu. Arkadaşımla buluştum, çok özlemişim kendisini. Bir arkadaşla
altı ayda bir görüşmek iyi bir şey değil. Bir keresinde arkadaşımla öyle bir
kaptırmışız ki tam beş saat hiç susmadan aynı mekanda sohbete dalmışız. Sanırım
kız olmak bu işte… Neyse bu sefer başka bir arkadaşımla görüşmek için yola
çıktım. Herkes şapkama bakıyordu. Büyük sanki 90lardan kalma şapkaydı. Ama işlevi
çok iyi, çünkü omuzlarımı güneşten koruyordu. Arkadaşım beni görünce haliyle
dalga geçti. Umursamadım, güldüm geçtim. Sahile indik dolaşırken şu manzara ile
karşılaştık:</div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-he1Syjv4_WE/UAHpqJEQ-hI/AAAAAAAAAdg/1GhmpEDE0B0/s1600/20120714_180153.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="238" src="http://3.bp.blogspot.com/-he1Syjv4_WE/UAHpqJEQ-hI/AAAAAAAAAdg/1GhmpEDE0B0/s320/20120714_180153.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
Evet orada “denize girmek
yasaktır” yazıyor ve insanlar denize gidiyordu. Gerçekten yüzme bilmeyen insan
o denizde boğulabilirdi. Çünkü denizin dibindeki kum insanı çekiyordu, bir de
buna dalgalar eklenirse sonuç kaçınılmaz… çok ilginç değil aslında bu görüntü.
Çünkü yaz aylarında televizyonda haberlerde görmeye alıştığımız bir manzara. Denize
giren kişilere bunu anlatamayız tabi…</div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
Çimenlerde oturmak zevkliymiş. Ayaklarımı
çıkarıp çimenlere de basmayı unutmadım tabi, vücudumdaki elektriği biraz alsın
istedim. Fazla mı aldı toprak anlamadım çimenlere oturunca kalmak istemedim. Zorla
da olsa kalkmalıydım çünkü bir başka arkadaşla daha görüşecektim. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
Son olarak günümü kahve içerek sonlandırdım.
Eve gelirken günün sonunda hava özür dilermiş gibi rüzgar esti. O kadar iyi
geldi ki bu sıcaklarda, evdeki vantilatörleri, avmlerdeki klimaların verdiği
rahatlığı anlayabiliyor insan. Kendi vücut sıcaklığımdan daha da yüksek
sıcaklar gelecekmiş. Sonumuz hayırlısı… </div>
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt;">
Kışın soğuğun derdi, yazın
sıcağın derdi hiç çekilmiyor…</div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-5913939924373829667?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-66322091441949000782012-07-13T15:16:00.005-07:002012-07-13T15:16:45.977-07:002012-07-13T15:16:45.977-07:00<span style="color: #0b5394;">O kadar çok şey var ki yapmam gereken</span>, hepsi de gözümün önünde... Okunacak kitaplar, tez için çalışmalar, ales üds soru kitapçıkları, çeviri metni... Hangi birini yetiştireceğim bilemiyorum. Kendimi geliştireceğim diye kendime çok yükleniyorum. Günde bir kitap bitirmek demek günde 12 saatimi rahat ayırmam demek. Yapmadığım bir şey değil bu. Çok güzel bir şey ama insanlarla konuşmaktan çok kitapların içinde yaşar oluyor kişi.<br />
<span style="color: #0b5394;">Kişi bu durumda ne yapmalı?</span> sorunun cevabı belli: kalk, çık, gez, dolaş, sohbet et...Her zaman denilen şey ama bu sınav bu rekabet varken aç kalamamak için de çalışmak gerek... Keşke kpss, ygs,dgs,ales,üds gibi sınavlar olmasa, herkes adil bir şekilde hak ettiğini kazansa...<br />
<span style="color: #0b5394;">Çok mu ütopik oldu?</span> Evet... kapitalizm baş tacı olmuş dünyada. Evren demiyorum çünkü dünya dışında insan varlığına inanmıyorum. neyse saçmalamadan yatayım ben.<div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-6632209144194900078?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-8284961865660109222012-07-12T14:26:00.002-07:002012-07-12T14:55:15.135-07:002012-07-12T14:55:15.135-07:00Tatilde Çektiğim Fotoğraflar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-MJz7rzViwL8/T_9ANJueEyI/AAAAAAAAAcU/-UL6Cq6XB3o/s1600/20120704_204340.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://3.bp.blogspot.com/-MJz7rzViwL8/T_9ANJueEyI/AAAAAAAAAcU/-UL6Cq6XB3o/s320/20120704_204340.jpg" width="320" /></a></div><div style="text-align: center;"> Altınova ile Salihleraltı arasında kalan Bahçeliköy'e gitmiştik. Dayanamadım Fotoğraf çektim. Sanki bana poz verdi ve bu kare oluştu.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-48whkTqVHoM/T_9AN74x1mI/AAAAAAAAAcc/Rh2tsqIwVes/s1600/20120707_113745+(1).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://1.bp.blogspot.com/-48whkTqVHoM/T_9AN74x1mI/AAAAAAAAAcc/Rh2tsqIwVes/s320/20120707_113745+(1).jpg" width="320" /></a></div><div style="text-align: center;"> Tanıştırayım. Bu bayan Rose. Av köpeği olsa da çok akıllıdır kendisi. Her sabah kahvaltıya oturmadan önce Babamdan yemek dilenmeyi ve duygu sömürüsü yapmayı çok iyi bilir.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-dZG4zXwx_b8/T_9AO-nBNjI/AAAAAAAAAck/p3Oz-b045c8/s1600/20120707_114005.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://2.bp.blogspot.com/-dZG4zXwx_b8/T_9AO-nBNjI/AAAAAAAAAck/p3Oz-b045c8/s320/20120707_114005.jpg" width="240" /></a></div><div style="text-align: center;">Bu fotoğrafta bahçemizde olan elma ağacı. Elmaların tam olduğunu söyleyemem ama tadı güzeldi. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-d2gmm5wPVnE/T_9AQQACZzI/AAAAAAAAAcs/GfrWc2J5NT4/s1600/20120707_135517.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://4.bp.blogspot.com/-d2gmm5wPVnE/T_9AQQACZzI/AAAAAAAAAcs/GfrWc2J5NT4/s320/20120707_135517.jpg" width="320" /></a></div><div style="text-align: center;">Dikiliden İstanbula dönüşte balıkesirin içinden geçtik. Karşıda balıkesin garı var.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-bpz1rnzUJlI/T_9ARFmn-aI/AAAAAAAAAc0/3x4zOHrtm9k/s1600/IMG_20120707_011552.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-bpz1rnzUJlI/T_9ARFmn-aI/AAAAAAAAAc0/3x4zOHrtm9k/s320/IMG_20120707_011552.jpg" width="320" /></a></div><div style="text-align: center;">Altınovada bir sokak :)</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-ue3_ivPq2q8/T_9ATMFaBwI/AAAAAAAAAdA/u1oaNFww3g8/s1600/IMG_20120707_011920.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://3.bp.blogspot.com/-ue3_ivPq2q8/T_9ATMFaBwI/AAAAAAAAAdA/u1oaNFww3g8/s320/IMG_20120707_011920.jpg" width="320" /></a></div><div style="text-align: center;">Bu Fotoğrafın orjinali bunun kadar güzel degil. Bu fotoğraf eski türk filmlerindeki kareleri anımsatıyor bana. Salihleraltı Töykö sitesinin girişinde çektim</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-5RS5AdWyNWs/T_9AVFJDjnI/AAAAAAAAAdI/MMzZBT058js/s1600/IMG_20120707_012158.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-5RS5AdWyNWs/T_9AVFJDjnI/AAAAAAAAAdI/MMzZBT058js/s320/IMG_20120707_012158.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Çanakkale'den de geçtim. vapurdayken iskeleyi çektim ve ortaya bu kare çıktı. </div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-828496186566010922?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-87829847272246319852012-07-11T16:33:00.000-07:002012-07-11T16:33:33.308-07:002012-07-11T16:33:33.308-07:00Günlük gözyaşı<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #0b5394; font-family: 'Helvetica Neue', Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #0b5394; font-family: 'Helvetica Neue', Arial, Helvetica, sans-serif;">İnsan birden anlamsız bir şekilde geçmişini düşünmeye
başlar. Derinlere doğru giden yolculuktur bu. Nasıl başladı ve nereye gideceğini
anlamadan geçmişin verdiği saflığa, hüzne, neşeye, kedere doğru giden bir yol. İnsan
zihni öyle bir şey ki geçmişimizi hatırladığımızda sanki yeniden o anı yaşarız.
Ama farklı bir şekilde düşünürüz. “keşke”lerden önce sanki o anı
değiştirebilecekmiş gibi senaryo içine gireriz. Fakat faydasız olduğu için “keşke”lerin
yerini “aynı hataya düşme”ler alır. bir söz, bir eylem, insan hayatının içinde
olan şeylerdir. “keşke”ler günlük gözyaşı, “hatalar” günlük gözyaşların kalıcı
halleri… ölüm ise her şeyin üstesinde, ne geriye gözyaşı kalır ne de geçmiş
yaşanılan bir hayat.</span></div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-8782984727224631985?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-40424242109311432252012-07-11T14:36:00.001-07:002012-07-12T09:58:02.881-07:002012-07-12T09:58:02.881-07:00Kafesten Bir Kuş Uçtu (Guguk Kuşu) -2-<i><span style="color: red;">Daha önce Guguk Kuşu adlı tiyatro ile ilgili yazı paylaşmıştım. Şimdi ise o çalışmamın devamını paylaşıyorum. Çalışmanın asıl konusu; tiyatroyu kendi gözlemimden yararlanarak, Platon ve Aristoteles'in sanat anlayışlarına göre tiyatroyu yorumlamaktır.</span></i><br />
------<br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Oyunda emirlerle uygulanan bir hayat gösterilir. Korkunun yönetim şeklinde en iyi koz olduğunu, yöneticinin ise her kelimesinde yalan dolu cümleler olduğu, normal olmaya çalışmak deli olmaya çalışmaktan daha zor olduğunu anlatılır. İnsanları uysallaştırmak için kullanılan işkence yöntemleri ve onları sanki bir hayvanmış gibi yönetmeleri, insanların korku ile birleşerek yönetime dâhil olmalarını sağlar. Diğer insanları uyandırmaması için devrim yapma potansiyelindeki insanı keşfedip, onu işlevi olmayan birey haline dönüştürmeleri ise yöneticinin yönetim şeklinin ne kadar acımasız olduğunu gösterir. Buna da toplumda düzen gereklidir temellinde uygulanan bir sistemdir. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Sanatın böyle bir arka planı bize akıl hastanesi aracılığı ile göstermesi soyut bir durum değildir. Çünkü hayatımıza işleyen bu sistemin parçası olarak, sanat olmadan neyin gerçek neyin sahte olduğunu göremeyiz. Bence bu tiyatronun amacı, yaşadığımız hayatı sorgulamamız gerektiği üzerinedir. Kime, neye göre yaşıyoruz? Bunu kitaplardan okuyarak cevaplayamam, soyut kavramları düşünerek de cevaplayamam, tek yapmam gereken sanattan parçalar bulup o parçaları hayatıma yerleştirmemdir. Bu şekilde sanattan beslenen ruhum ve aklım, daha güçlü olacak ve hayatı değerlendirmede ise diğer insanlardan daha iyi anlar duruma gelirim. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Bir durum karşısında ortada çatışma varsa sorun vardır. Sorun var ise de düşündüğümüz soru sorduğumuz anlamına gelir. Tiyatroda belli olan bir “adalet” sorunu vardır. Yöneticinin adaletsiz oluşu ve yönetilenin adalet için hak arayışına girmesi bunun göstergesidir. Adalet kavramı hak ve hukuk içerir. Ayrıca toplum içindeki insanların davranışını gösteren bir kavram olduğu için de ahlak ve din kuralları ile de ilişkilidir. Bu yüzden insanların hak ettikleri şeyler olduğu kadar, hak etmediği şeyler de vardır.</div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"> Platon’un da “adalet” sorunu vardır ve doğru bilgiye ulaşmak için çalışır. Ona göre adalet “ herkesin kendi işini iyi yapması”dır ve herkes kendi işini iyi yaptığında, herkes her kurumdan eşit ve yararlı bir şekilde faydalanabilir. Yani; bir bakıma herkes işinin sınırlarını bilmesi ve işinin ne olduğunu bilmesi adaleti sağlayan noktadır. Mesela; bir kişinin asıl mesleği futbolcu olmaksa ve bir yandan da politika da söz sahibi ise, o kişi futbolcu mesleğini düzgün yapmamış olur. Bu durumda o kişi mesleğinin hakkını vermeden iyi bir şekilde yapmış olmaz. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Platon, hak ve hukuk temelini erdemler üzerine atarak “Devlet”i yazar ve bize uygulanabilir bir sistem olarak gösterir. Hakikati eğitim yolu ile bilebileceğimizi söyler. Onun devletinde sanat kullanmak için öncelikle “sanat nedir?” kavramını açmamız gerekmektedir. Bu soruyu Platon’a sorduğumuzda “Mimesis”tir der. Yani; öykülenmedir, taklittir. Bunun içinde nesnelere bakmamız gerektiğini söyler. Nesnelerde duyulur şeyler(imgelem vs) ve düşünülür şeyler (hipotezler, idealar) vardır. Platon’a göre bilgi ancak düşünülür şeylerle, idealarla ilişkilidir. İde dediği şey ise kavramlardır. Mesela; insan kavramı bir idedir. Doğada karşılığı yoktur, taşı göstererek “bu insandır” diyemeyiz, ancak kişiyi göstererek insandır diyebiliriz. Bu kişiye bakarak insan kavramı hakkında konuşabileceğimiz anlamına gelmez. Kavramı, “insan kavramı”na bakarak konuşabiliriz. Ya da bir şeye güzel diyoruz, “güzellik kavramı nedir?” dediğimizde kafamızda bize göre güzel gelen ve buna bağlı şekillenen şeyler vardır. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Platon bu ayrımı yaparak, bilgi ve sanat ayrımı yapar ve tasarım(imge) denilen şeyin de sanatın nesnesi olduğunu söyler. İmgeler doğada bulunan her türlü canlının vb şeylerin kopyası olabilir. Bu kopyalar da duyusal şeylerdir ve duyusal şeyler de Platon’a göre taklit olduğundan dolayı, bunlar fikir değillerdir. Onun için bilgi epistemedir.</div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"> Aklımızda bir problem vardır ve geçici bir önerme (hipotez) ortaya koyarız ve belli bir süre sonra doğru olabilecek önerme olabilir. Hipotez var olan durumundan işlenildiğinde hayatı şekillendirir. Başka bir örnekle açıklarsam; matematikte bulunan Mobiüs şeridi, ilk başta denklemler ve formüller halindedir. Daha sonra bu günlük hayata kullanımı düşünülmüş ve daha çok makine çarklarında kullanılmaya başlanılmıştır. Öncesinde iki dişlinin üzerinden geçen lastik, tek taraflı aşınırken, Mobiüs şeridi ile sonsuz biçimli olarak hem iç tarafı hem de dış tarafı aşındırarak lastiğin uzun süre kullanımını sağlamıştır. Bu tür hipotezler hayatımızı zenginleştirir. Bu da Platon’a göre düşünülür şeyler olarak var olan şeylerdir. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Düşünülür şeyler ile duyusal şeyler, düşünüyor olmamızın sonucudur. Bu yüzden eksik olabilirler. Çünkü düşünmemizin sınırı yoktur. Öyleyse Platon’a göre sanat eseri üçündür derece kopyadır. Yani; canlılar olarak kişiyi, hipotez/ide olarak insan kavramını gösterdiğimizde imgelemde sanat ve sanatçıya kalır. Ona göre bu durum ise asıl gerçeklik olmaz. Yani; sanatçı ide bilgisine sahip değildir. Mesela; Çanakkale savaşını dışardan yorumlayıp yazmak, savaşta bulunmadan savaşı anlatmaktır. Bu da Platon’a göre taklitten ibarettir ve bu yüzden sanatın bize fazla bir şey vermeyeceğini söyler. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Platon’ nun Devlet’in de ilk önce felsefe okutulmalı ve felsefeyle işleyen bir sistemle devletin oluşumu sağlanmalıdır. Onun devletinde sanatın yeri ise ufak destekler veren bir bütün olarak görür. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Başta anlattığım Platon’un adalet anlayışı ile tiyatrodaki adalet isteği birbirini tamamlar niteliktedir. Tiyatroda adalet arayışı içinde olan McMurpy, yöneticinin de kendi işini düzgün yapmasını ve yönetilenlere çok karışmamasını ister. Ayrıca McMurpy hemşirenin hastaları yönlendirmesi, hemşirenin kendi isteğine göre olmaması gerektiği söyler. Hemşirenin yaptığı bir bakıma toplumdaki rolünden kaynaklanan “hasta” sıfatında gelen insanların orada kalmasını sağlar. Bunu da insanların zayıf yönlerini kullanarak yapar. Çünkü eğer o insanlar olmazsa, bir bakıma yöneticinin de işi olmaz. Oyunda adalet ve düzen başhemşireye göre düzenlenir. Hayatımıza işleyen bu sistemin parçası olarak, sanat olmadan neyin gerçek neyin sahte olduğunu göremeyiz demiştim. Sanat bizde bir duygu uyandırırsa ve oyunu izledikten sonra bambaşka bir şekilde düşünmemizi de sağlarsa bu hakikattir. Platon sanatın bu yönünü fark eder fakat tanrısal bir durumdur diyerek kapatır. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Aristoteles ise toplumsal ve etik işlevini düşündüğü için, tragedya üzerinden sanat yapar. Ona göre insan taklit yapma içgüdüsüne sahiptir ve aynı zamanda taklit yapmaktan zevk alır. Aristoteles, Platon gibi sanatın “Mimesis” olduğunu, yani taklit olduğunu düşünür. Fakat Aristoteles, taklit olarak sanatı üçe ayırır. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">İlk olarak nesneler bakımındandır. Platon’a göre imgeler nesne edilir, Aristoteles’te insanlar eylemleri bakımından taklit ederler. Ona göre sanatın nesnesi insan ve insan eylemleridir ve ya iyi insanların ya da kötü insanların eylemlerinin taklididir. Mesela; bir bebek kendi gelişim sürecinde nesnelere bakarak ve iyi ya da kötü insan davranışlarını izleyerek, onların eylemlerini anlaması ve kendisine edinmesi, insan eylemlerini taklit etmesidir.</div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"> İkinci olarak araç bakımından taklittir. Burada ritim ya da söz kullanılır. Günümüzde de sanatın imgelerle konuştuğunu söyleriz. Hem müzik, hem ritim hem de oyunu içeren tiyatrolar gibi.</div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Üçüncüsü ise belirli bir tarzda taklit etmemizdir. Bunlarda hikâye, eylem ve etkinlik olarak ortaya çıkar. Mesela; bir oyunda hikâyeyi ya bir kişi ya da var olan hikâyeyi aralarda tek bir kişi anlatır. Geri kalan sahneleri görsel biçimde sunmak, bedenen eylem ve etkinlikleştirilmesidir. Bunlarda (hikâye ve eylem, etkinlik) kavramlara örnektir. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Aristoteles Tragedyanın, iyi insanlarla ilgilenen sanat olduğunu, komedinin ise kötü insanlarla ilgilenen sanat olduğunu söyler. Ayrıca ona göre Tragedya, iyi insanların eylemlerini taklit eden ve soylu olanı inceleyen türdür. Soylu olan ise; ahlak açısından erdemli olan demektir.</div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Aristoteles “ Trajedi tarihten daha önemlidir” der. Çünkü “tarih olanı inceler, sanat olması gerekeni, muhtemel olanı inceler”. Sanat bize, kendi hayatımızda olmayan şeyi, başkasının hayatında nasıl olduğunu ve sonunda onun hayatını nasıl etkilediğini gösterir. Tiyatroda bunu görürüz. Orada ki insanların neden akıl hastanesinde olduğunu görmek önemlidir. O mekân, toplumdan dışlanmış olan insanların toplandığı yerdir. “O insanları neden toplumdan dışlıyoruz?” sorusunu akla getirerek normal olmaya çalışmanın deli olmaya çalışmaktan daha zor olduğunu görürüz. Sanatsa bize bunu göstererek, yaşamadığımız şeyleri anlamamızı sağlar. Yani; bu tür şeyleri deneyimlenmiş oluruz. Tarih böyle değildir ve sanatta anlatılan şeyler ile hayatımızın bakış açısını zenginleştirir. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Komedinin kötü insanları ve eylemlerini taklit ettiğini söyledik. Aristoteles’e göre komedi dağınıktır, başı ve sonu olmayandır. Ona göre hayat “komik değil, trajiktir.” Onun felsefesinden bu çıkmaktadır. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Aristoteles soyluluğa önem vermesinin sebebi, adalet duygusu olan ve hak arayışına giren insanın da erdemli olduğunu düşünmesindendir. O halde; Aristoteles’e göre McMurpy erdemli bir insandır. Çünkü McMurpy, adalet ve hak arayışı peşinden koşmak isteyen fakat bir türlü eyleme geçemeyen insanların titreyerek kendilerine gelmesini, yöneticiden korkmayarak yaşamayı yaşamak olarak nitelendirdiği ve bunun için çabaladığı üzere erdemlidir. Aslında Trajedi McMurpy’nin hayatının içindedir. McMurpy, kumar, sigara, hayat kadınları ile birlikte olma gibi ahlaken kötü davranışlar sergilese de yönetici karşısında eylemlerinin özgür olabilmesi için uğraşır. Bu durumda McMurpy’i eylemleri üzerinden değerlendiremeyiz. Düşüncelerde erdemli olmak ve iyi olmayı yakalamak hayatın temelini içerir. Yani; erdemleri savunan insanlar olduğu sürece trajedi hayatın içindedir. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Aristoteles’e göre gerçek sanat dediğimiz şey trajedidir. Bunun işlevi de “Katharsis” dir. İnsanın kötü duygulardan arınmasıdır. Kıskançlık, kin gibi duyguların ortası yoktur. Bu tür duygular korku ve acıma duygusu yaratılarak arındırılır. Bu yüzden “Katharsis”; ruhun korku ve acıma ile ruhun kötü duygulardan arınmasıdır. </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">“Katharsis” insanı arındırırken, bir yandan da yeniden değer yaratmasını sağlar. Mesela; tiyatroyu izledikten sonra değerlendirmek, kişiliğime bir katkı sağlar. Bu yüzden hayatın tüm olan bitenine karşı güçlendirir, cesaretmi arttır. Reis’inde içinde olduğu durumda bunun gibidir. McMurpy’nin trajedi olan hayatının içinde bulunmuş ve sonunda yok olduğunu görünce Reis’in kişiliğine damga basılır. Sonunda oluşan durum onu güçlü kılar. Cesaretini toplayıp kasayı kaldırır. Bunun alt nedeni “Katharsis” in temelinde bahsettiğimiz gibi, ruhun acıma ve korkuyla, ruhun kötü duygulardan arınması, cesaret kazanmasıdır. Özetle; “Katharsis insanın parçalanmış bütünlüğünün yeniden kurulmasıdır, arınma etik bir arınmadır; ‘rasyonel bir akla’ davettir; ahlaksal iyiyi doğruyu akılla bulmadır; kaderin rastlantısallığına ve hayatın bilinmeyenlerine karşı cesaretle savaşmadır; özgürleşmedir; yeniden değer ve kişilik yaratmadır; zihinseldir.”<a href="file:///F:/Yaz%C4%B1/%C3%B6dev/Kafesten%20Bir%20Ku%C5%9F%20U%C3%A7tu.doc#_ftn1" name="_ftnref1" title=""><span class="MsoFootnoteReference"><span class="MsoFootnoteReference"><span style="font-size: 12pt;">[1]</span></span></span></a> Bunun sonucunda “Ataraxia” olur. Dinginlik demektir. Ruh kötü durumdan arınınca dinginliğe sahip olur.</div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Platon’da en iyi arınma akıllı ruh durumudur. O,duygularla değil, akılla eylemlerimize yön vermemiz gerektiğini söyler. Bu yüzden de tragedya eleştirisi yapar. Tragedya duygularımızı harekete geçirerek bizi zayıf kıldığını Devlet’inde anlatır. “ tartışma yöntemiyle gerçekleşen doğru bilginin aracı, tartışmanın kendisi (dolayısıyla da dil) arınmanın amacıdır. Platon’da doğru bilgiye giden bir yol olarak Katharsis zihinseldir, bilgi içindir. Platon’un anlatmak istediği sanatın bilgisi değil, ideaların bilgisidir. Aristoteles ise Katharsis’i tragedyanın özüne yerleştirir. Mimesis ve Katharsis kavramlarını birlikte alır. İki kavramın amacı da yeniden yaratmadır, “Poesis”tir. <a href="file:///F:/Yaz%C4%B1/%C3%B6dev/Kafesten%20Bir%20Ku%C5%9F%20U%C3%A7tu.doc#_ftn2" name="_ftnref2" title=""><span class="MsoFootnoteReference"><span class="MsoFootnoteReference"><span style="font-size: 12pt;">[2]</span></span></span></a>” </div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;">Sonuç olarak; sanat yaşadığımız hayatı sorgulamamız gerektiğini düşünmemizi ve zaman içerisinde kendimizde yaşamadığımız, göremediğimiz olayları ve yaşantıları, sanat kendi aracılığıyla, yöntemleri ile bunları görmemizi sağlar. Bizi cesaretlendiren, titreyip kendimize gelmemizi sağlayan sanattır. Bu şekilde dinginliğe sahip oluruz ve erdemli bir şekilde kendimizi geliştirebiliriz.</div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><br />
</div><div><hr align="left" size="1" width="33%" /><div id="ftn1"><div class="MsoFootnoteText"><a href="file:///F:/Yaz%C4%B1/%C3%B6dev/Kafesten%20Bir%20Ku%C5%9F%20U%C3%A7tu.doc#_ftnref1" name="_ftn1" title=""><span class="MsoFootnoteReference"><span class="MsoFootnoteReference"><span style="font-size: 10pt;">[1]</span></span></span></a> Hülya Can, “Aristoteles’te Katharsis Kavramı” s. 6</div></div><div id="ftn2"><div class="MsoFootnoteText"><a href="file:///F:/Yaz%C4%B1/%C3%B6dev/Kafesten%20Bir%20Ku%C5%9F%20U%C3%A7tu.doc#_ftnref2" name="_ftn2" title=""><span class="MsoFootnoteReference"><span class="MsoFootnoteReference"><span style="font-size: 10pt;">[2]</span></span></span></a> Hülya Can, “Aristoteles’te Katharsis Kavramı” s.3,4</div></div></div><br />
<br />
<b style="background-color: white;"><i><span style="color: red; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Doc. Dr. Yavuz Adugit'in verdiği estetik dersi ile ödev olarak bu yazı hazırlanmıştır. Kendisine verdiği ders ve bilgiler için teşekkürlerimi sunarım. </span></i></b><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-4042424210931143225?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-64764732961905406702012-06-23T14:13:00.000-07:002012-06-23T14:13:05.245-07:002012-06-23T14:13:05.245-07:00Eski yazılarımdan birini buldum... Paylaşmak istedim. Kime, neye, niçin yazdığımı hatırlamıyorum:)<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal"><span class="apple-style-span"><b><span style="font-family: 'Trebuchet MS'; font-size: 10pt;">umutların ardında sönmek istemezcesine bir mum ışıgı...</span></b></span><b><span style="font-family: 'Trebuchet MS'; font-size: 10pt;"><br />
<span class="apple-style-span">mum ışıgının yanında bir damla göz yaşı</span><br />
<span class="apple-style-span">karanlıgın içinde</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">sevgi tohumlarının yeşermesi için gerekli olan gözyaşları…</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">bir iç savaş… karanlıktaki gökyüzünde …</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">griye dönmüş gökyüzü…</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">rahat nefes almak isterken bugulu gözlerle bakılan etrafa</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">sevgim saf duygularım güvenim…</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">ellerimin arasında kalan son emeklerim…</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">avuçlarımın arasında kalmış son ümitlerim…</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">uzatıyorum… umutla besledigim sevgimi…</span><br />
<span class="apple-style-span">sevgiyi yüceltmek elimizde!</span><br />
<span class="apple-style-span">Hadi… gel beraber yeşertelim çöle dönüşmüş bahçemizi..</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">Siyah güllerimiz beyaza dönüşsün!</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">Sevgimizle besleyelim ve gözyaşlarımızla…büyütelim onları…</span><span class="apple-converted-space"> </span><br />
<span class="apple-style-span">Sevgimizle…<o:p></o:p></span></span></b></div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-6476473296190540670?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-49993390699800613192012-04-13T14:56:00.000-07:002012-04-13T14:56:27.622-07:002012-04-13T14:56:27.622-07:00<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">sorunlar... sorunlar ...sorunlar. 21 yaşındayım ve sorunlar o kadar çok ki. kendi sorunlarım yetmiyormuş gibi çevremdeki insanların sorunları da kendi sorunum oluyor. kaçış yolu çevremdeki kişilerin sayısını azaltmak farkındayım ama gün geçtikçe zaten kişi kendine de hayata da çevresine de yabancı hale geliyor. bir gün gelecek en çok sorunu yaratan kişi belki de ölecek, belki kaza geçirecek bilemem. bildigim tek bir şey var sorunlar var ve hayatta olduğum sürece sorunlar var olmaya devam edecek. çünkü insanın kendisi bir sorun. dogada bir sorun, kendine bir sorun. sürekli bir şeyler üreterek, tüketerek bir durum içinde yaşıyoruz. kapital düzenin içinde kişi eriyip gidiyor. bunu da biz yarattık. içinde tükenen yine biziz. ayakkabım olsun diye yemek yemiyorsam, su içmiyorsam, kendi oluşumumda varlığımdan bir şeyler eksilmezmi? su içmezsem yemek yemezsem yaşayamam. ama artık öyle bir durumdayiz ki istedigim ayakkabıyı almadan yaşayamam durumuna düşüyoruz. bu neden böyle? maddi şeylerin üstesinden neden gelinemiyor? insan neden hep fazlasını istiyor? bu isteme konusunu hep kadınlara yüklerler. neydi sorun: kadına dünyayı versen yine içinde eksik bir şey bulur. insanlar yüzyıllardır dünyanın içinde ve hala eksik şeyleri buluyoruz. dünyanın bütünlügünü ararken parçalara ayırıyoruz. moda, bilim, felsefe, din, ahlak... insan yaratımı. dünya hep degişiyor deniliyor. bence degişmemiş. yüzyıllardır aynı insan aynı düzeni var. Antik yunanda ne ise o'yuz. dünya degişiyor evet kendi etrafında ve güneşin etrafında dönerek mevsimlerin oluşmasında evet dünya degişir denilir. ama insan dünyayı degiştirmedi daha çok bok çukuru haline geldi. bana sorsalardı buraya gelmek istermiydin diye. fırlatırlmışız ya dünyaya. istemezdim heralde. ama ilginç olan şey sorunların varlıgı. sorunlar insanı güçlü kılan şeyler. insan işte başka derdi yok sorun yaratmaktan başka. nerden geldim şimdi gece gece buraya. kendi sorunumdan evrene açıldım. felsefe işte böyle bir şey. </span><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-4999339069980061319?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-20572910104191047482012-01-27T14:44:00.001-08:002012-01-27T14:44:54.024-08:002012-01-27T14:44:54.024-08:00Kafesten Bir Kuş Uçtu (Guguk Kuşu)<div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><span style="color: #444444; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Kafesten Bir Kuş Uçtu (Guguk Kuşu) adlı eserin yazarı Ken Kesey’ e aittir. Kitaptan uyarlama olan tiyatro da, temel olarak özgürlük, birey ve toplumdaki ilişkiler, düzen, üst kesimin yönetme şekli( kısaca devletin yönetim şekli de diyebilirim) keskin bir mücadeleyi anlatır. Kesey, toplumda terk edilmiş, dışlanmış, “sürü” den atılmış ve normal olmak için akıl hastanesine giden bireylerin, akıl hastanesindeki durumunu gösterir. </span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><span style="color: #444444; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Hastaların çoğunun dışarıdaki topluma uyum sağlamak için tedavi altına alınmayı kendi istekleriyle gelmişlerdir. Kimisi annesinin kendisini daha çok sevmesi için, kimisi de karısına karşı ahlaki ve düzenine karşı “sorunlu” davranışları yapmamak için vb gibi topluma ait olan sebeplerle akıl hastası adı altında olmayı kabul etmişlerdir. Oyunun ana karakterleri Reis ve McMurpy’ dir ve oyunun başında her şeyin normal olduğunu, akıl hastalarının “kafayı sıyırmamış” olan kişilerin normal davranışlarda bulunduğunu gösterirler. Daha sonra akıl hastanesine aslında hasta olmayan, sadece hapishane hayatından daha iyi bir hayatı bulmak gelen McMurpy ortaya çıkar. Kendisini liderlik sıfatına koyar ve insanları etrafına toplar. McMurpy insanlara öncülük ederek, oradaki insanların istediklerini yapma hakkı olduğunu düşündüğü için başhemşireye karşı savaş açar. McMurpy’nin asıl amacı güçlü olanın kimi olduğunu göstermek istemesidir.(yönetilenin mi yöneticinin mi?) Tabi bu durum başhemşireyi rahatsız eder. İkisi de sorunlar ve istekleri yüzünden aralarında çatışma başlar. Olaylar üzerinden üstünlük kurma çabaları mizahi bir dille anlatılmaya çalışılır. Örneğin; televizyonda maç izlemek isteyen McMurpy arkadaşlarına bunu toplantı sırasında sorar. Hemşire de işlerin oylama kararıyla yürüyeceğini söyler. Oylama yapıldığı sırada McMurpy bunun sadece kendisi için değil, onlar içinde iyi bir şey olacağını söylemeye çalışarak oy için çabalar. Sonuç başarısız olur ve neden el kaldırmadıklarını sorduğunda cevap basittir: “ biz kim oluyoruz ki başhemşireye karşı gelebiliriz?” McMurpy bu durumu değiştirmek için çabalar daha sonra yine başka bir toplantıda konunun açılmasını sağlar ve gurubun, durum karşısında başhemşire (kendi demokrasi anlayışına göre), kronik hastaların oyunun dahi olmasını ister. Bu da sayıca eşit olmaları demektir. Durumun kilit ismi Reis’tir ve bir oy için çırpınır, “insan mıyız? Hayvan mıyız?” gibi cümlelerle durumu açıklığa kavuşturmak ister. Reis el kaldırdıktan sonra, hemşire sarsılır ve televizyonu kapatır. Ama McMurpy farklı bir şey yapar ve televizyona bakarak hayalde maçı canlandırır, oyunu izlermiş gibi anlatır, arkadaşları da McMurpy’i destekler ve hemşire ile dalga geçerler.</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><span style="color: #444444; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"> Bir dizi olay gelişir. Başhemşirenin nasıl bir otoriter olduğu ortaya çıkartılır. Mesela; başhemşire kontrol edilemeyen hastaları öncelikle elektro şok vererek daha sonra bu da işe yaramazsa cerrahi operasyona sokarak onları etkisiz kılması gibi.</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><span style="color: #444444; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Reis oyunda tek başına kaldığı sahnelerde umutlu bir şekilde McMurpy den bahseder. O, oyunda çok konuşmaz. Asıl kendisini anlattığı sahne McMurpy ile birlikte baş başa olduğu sahnedir. Kızılderili olan Reis geçmişte ailesine olanları anlatır; siyah ile beyaz insanların kavgasının nasıl olduğunu, beyaz insanların siyah insanlara karşı şiddetle topraklarını elinden aldıklarını, Kızılderililerin hiç savaşamadıklarını anlatır. Bu şiddette karşı gelen Reis’i ise konuşamayacakları bir yere gönderirler. Gönderdikleri yer ise akıl hastanesidir. Sonra şarkı söylemeye başlarlar, sonra fark ederler ki çocukluk oyunları aynıdır. Reis McMurpy’e onu güçlü kılmasını söyler ve yakın arkadaş olurlar.</span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><span style="color: #444444; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Hemşire Reis’in konuşabildiğini anlar ve yıllarca onunla iletişim halinde olmadığı ve yalan söylediği için özür dilemesini ister. Bu şekilde disiplin ve düzenin gerekliliğinden bahseder. McMurpy duruma karışır ve hemşireye karşı güç kullanır ve hemşire de onu elektro şoka bağladıktan sonra bile hemşireye karşı teslim olmayacağını söyler. Hemşire sanki tanrıymış gibi insan hayatlarıyla oynar ve McMurpy’i kontrol altına alamayınca, sonuç olarak cerrahi yöntemle müdahale eder. Sonunda McMurpy’e “ böylesi daha iyi!” diyerek onu tekerlekli sandalyeye ve aklını kullanamayan bir bireye dönüştürür. </span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><span style="color: #444444; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Reis McMurpy’nin böyle bir yaşam sürmesine izin vermez ve Kızılderili sözlerle onun yaşamına son verir. Daha öncesinde MCMurpy kaldıramazsın denilen kasayı, en azından deneyerek arkadaşlarına düşünmeleri için ders verir. Reis oyunun başında kasayı kaldırma çelişkisine düşmüştür ve aslında McMurpy Reis’e kaldırmayı denese belki başarabileceğini dile getirmiştir. McMurpy’nin yaşamına son verdikten sonra üzülerek de olsa cesaretlenip, kasayı kaldırmıştır ve McMurpy’nin az da olsa umudu olan kaçış planını hayata geçirmiştir. </span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><span style="color: #444444; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Oyunda emirlerle uygulanan bir hayat gösterilir. Korkunun yönetim şeklinde en iyi koz olduğunu, yöneticinin ise her kelimesinde yalan dolu cümleler olduğu, normal olmaya çalışmak deli olmaya çalışmaktan daha zor olduğunu anlatılır. İnsanları uysallaştırmak için kullanılan işkence yöntemleri ve onları sanki bir hayvanmış gibi yönetmeleri, insanların korku ile birleşerek yönetime dâhil olmalarını sağlar. Diğer insanları uyandırmaması için devrim yapma potansiyelindeki insanı keşfedip, onu işlevi olmayan birey haline dönüştürmeleri ise yöneticinin yönetim şeklinin ne kadar acımasız olduğunu gösterir. Buna da toplumda düzen gereklidir temellinde uygulanan bir sistemdir. </span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><span style="color: #444444; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Sanatın böyle bir arka planı bize akıl hastanesi aracılığı ile göstermesi soyut bir durum değildir. Çünkü hayatımıza işleyen bu sistemin parçası olarak, sanat olmadan neyin gerçek neyin sahte olduğunu göremeyiz. Bence bu tiyatronun amacı, yaşadığımız hayatı sorgulamamız gerektiği üzerinedir. Kime, neye göre yaşıyoruz? Bunu kitaplardan okuyarak cevaplayamam, soyut kavramları düşünerek de cevaplayamam, tek yapmam gereken sanattan parçalar bulup o parçaları hayatıma yerleştirmemdir. Bu şekilde sanattan beslenen ruhum ve aklım, daha güçlü olacak ve hayatı değerlendirmede ise diğer insanlardan daha iyi anlar duruma gelirim. </span></div><div class="MsoNormal" style="text-indent: 27.0pt;"><span style="color: #444444; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Bir durum karşısında ortada çatışma varsa sorun vardır. Sorun var ise de düşündüğümüz soru sorduğumuz anlamına gelir. Tiyatroda belli olan bir “adalet” sorunu vardır. Yöneticinin adaletsiz oluşu ve yönetilenin adalet için hak arayışına girmesi bunun göstergesidir. Adalet kavramı hak ve hukuk içerir. Ayrıca toplum içindeki insanların davranışını gösteren bir kavram olduğu için de ahlak ve din kuralları ile de ilişkilidir. Bu yüzden insanların hak ettikleri şeyler olduğu kadar, hak etmediği şeyler de vardır.</span></div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-2057291010419104748?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-32592509227717807832011-11-06T14:50:00.000-08:002011-11-06T14:50:37.653-08:002011-11-06T14:50:37.653-08:00Karmaşık bir Sarmaşık<b>bazen hayatta bir olay yaşarsınız. Tamam bitti artık benim için dersiniz, çünkü tahammül sınırınız artık aşılmıştır ama hala sevdiginiz şey için umudunuz oldugunu bu yüzden sabretme sınırınızı biraz daha zorlamanız gerektigini düşünürsünüz. Çünkü elinizde iyi bir şey var ve bu güzel şeyi kaybetmek istemiyorsunuz. Sabrediyorsunuz... Sabrediyorsunuz... Taşa takılsanız bile yolda canınız acısa da kalkıp güçlü olmaya çalışıyorsunuz. Ama farkında degilsiniz belki her taşa takıldıgınız da düşüp canınız yanıyorsa ki kalkarken de azalmış olan gücünüzden biraz daha güç kaybına girişiyorsanız, yolun sonunu göremeden ortasında yıgılıp kalırsınız. Zorluyorsunuz dur kendinizi çünkü öyle bir umudunuz var ki yolun sonunda mutluluk gözüktügünü hayal ediyorsunuz. Ama dışardan gelen itici kuvvetlerle canınız yanıyorsa işte o zaman direnme gücününüz daha da azalır. Çünkü insan bir nitelige baglı umudu varsa ve dışardan gelen itici güçlerin dayanılmaz acısına katlanamaz hale gelebilir. Sonunda yolun sonuna dogru baktıgında mutluluk yerine umutsuzluk görebilir.</b><br />
<b><br />
</b><br />
<b>"nereye dogru niçin gidiyorum ben?"</b><br />
<b><br />
</b><br />
<b>sonra elindeki sevdigi iyi olan ve güzel şeye bakar. İçini ısıtacak ona güç ve can verebilecek bir enerjiyi hissettginde itici güçlere karşı direnci daha fazla olur çünkü dayanagı elinde güzel şeydir. Umudu odur ve ulaşacagı mutluluk yerinde paylaşacagı şey onunladır. Ama o sevdigi iyi ve güzel olan şey eger artık ona sıcaklık vermiyor daha çok onu yaralıyorsa.... </b><br />
<b><br />
</b><br />
<b>soruyu insan kendisine yineler... </b><br />
<b><br />
</b><br />
<b>"Bu hayatta nereye dogru, niçin,kiminle ve kimin için gidiyorum?"</b><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-3259250922771780783?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-76612416811542019002011-09-25T14:10:00.000-07:002011-09-25T14:10:45.631-07:002011-09-25T14:10:45.631-07:00Şimdi ne düşünüyorum biliyor musunuz? Denemek için her şeyinizi bir kenara bırakıp bambaşka şeyleri yapmaya karar verir misiniz? çılgınca şeyler... hayal ettiginiz. hiç yapamam dediginiz. ben düşünüyorum...<br />
<br />
şuanda kulagımda müzik çalarken kendimi bir şelalenin en üstünde o şelaleden atlamayı düşünüyorum...<br />
kulagımda ki müzik gibi yavaş yavaş aşagıya süzüldügümü, rüzgarı yüzümde, saçlarımın arasında parmaklarımın arasında hissettigimi düşünüyorum. atlarken korkudan kapanan gözlerim bir süre sonra açıldıgını, gördügüm manzara karşısında kendime güvenimin yerine geldigini düşünüyorum. küçük küçük hayvanlar görüyorum, şelalenin sesi güvenimi arttırıyor süzülmenin verdigi huzuru hissettiriyor. kimsenin olmadıgı yer burası. dünyada bir yer ama öyle bir an ki... huzur dolu. gülümseten bir an ve hayatım boyunca unutamayacagım bir an. dünyada böyle bir yer başka nerede var ki? insanın olmadıgı sadece kendini buldugun, kendi kalp atışını dinledigin, çevreyi de hissedebildigin dünyada başka nerede var? etrafımı bina kaplıyor, insan trafiginde boguluyordum. ama şimdi... düşünüyorum. küçük odamda loş ışıgımda düşünüyorum ve atlamanın verdigi huzuru hissetmeye çalışıyorum.<br />
<br />
yanlış anlamayın... intihar degil bu. sadece paraşütle atlama.<br />
<br />
uzun zamandır bloga yazmıyordum.<br />
bu zamana kadar da yazdıklarımı paylaşıcam. çünkü yazmak ve okumak benim hayatım.<br />
ben felsefeciyim. düşünmek, insan olmak benim hayatım.<br />
benim hayatım. küçük bir oda da şelale yaratmak ve oradan atlamak.<br />
<br />
ve işte bu...<br />
<br />
terapi üzerine...<br />
<br />
düşüncelerle oluşan bir blog....<br />
<br />
(yazım hatalarını sonra düzelticegim.)<br />
<br /><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-7661241681154201900?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-65156155273686627112011-02-28T16:03:00.000-08:002011-02-28T16:03:33.762-08:002011-02-28T16:03:33.762-08:00Düş Düşünceleri<span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><br />
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://lh5.googleusercontent.com/-qOzvVs9sgjk/TWw15aQLUuI/AAAAAAAAAD4/JjaGqkj6Yzc/s1600/mavi_gece.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><img border="0" src="https://lh5.googleusercontent.com/-qOzvVs9sgjk/TWw15aQLUuI/AAAAAAAAAD4/JjaGqkj6Yzc/s1600/mavi_gece.jpg" /></span></a></div><span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"> Gece; soğuk ve karanlık... Ağaçlar rüzgarın sayesinde fısıldaşıyorlar. Gece hakkında sürekli düşünüyorlar, korkuyorlar, dedikodu yapıyorlar sanki...</span><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;">''gündüzü daha çok seviyorum'' d</span><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;">iyor kimi, kimi de; </span><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;">'' gündüz daha eğlenceli, güneş ışığı, kuşlar,böcekler her tarafta ve mis gibi kokan bizler.''</span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://lh4.googleusercontent.com/-OUFUmv68Nuk/TWw2F7iM0aI/AAAAAAAAAD8/b5XD0RjdyjY/s1600/gece-gunduz-manzara-resim.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><img border="0" src="https://lh4.googleusercontent.com/-OUFUmv68Nuk/TWw2F7iM0aI/AAAAAAAAAD8/b5XD0RjdyjY/s1600/gece-gunduz-manzara-resim.jpg" /></span></a></div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06;"> Gece; soğuk ve yalnız... Hepsinden en güçlü, en yüce, en gururlu, en duygusal olan...Çünkü o yalnızlığın ne kadar iyi olduğunu düşünerek yaşıyor.Eğer gündüz gibi olsaydı, hep saçma sapan neşe dağıtmaya çalışan, sevimli gözüken, ağaçların isteklerini doğanın isteklerini durmadan yerine getirmek için uğraşırdı. Yani, çevresinin altında ezilir, bir köle gibi olurdu. Tabi ki daha çok sevilen bir nitelik olabilirdi. İnsanlar bile geceye tapardı. İşlerini gece yaparlardı, gündüz uyurken gece hayatlarını yaşarlardı. Çünkü içleri huzurla doldururdu gece, gündüzün ışıkları yerine...</span></span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06;"> O zaman hiç kendisi olamazdı. Yalnızlığıydı onu o yapan... Yalnızken doğanın, evrenin düşünmesine izin verir, kendisi susar ve evren konuşur. Sesini çıkartmadan ağlar. Kimse duymadan, hissetmeden kendine gelmeye çalışır. Ağaçları dinlerken kalbi kırılsa bile, Gece kendisinin soğuk ve yalnızlıgı üzerine gurur duyar. Bununla avunur.Çünkü kimse anlayamaz, zor olanı başarıyordur. Tek başına yaşamayı, kimseye aldırış etmeden... </span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://lh6.googleusercontent.com/-OUOuvWeePQg/TWw2MuJr-MI/AAAAAAAAAEA/E2g7nUa_H_4/s1600/gozlerimdegunduzgece.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><img border="0" src="https://lh6.googleusercontent.com/-OUOuvWeePQg/TWw2MuJr-MI/AAAAAAAAAEA/E2g7nUa_H_4/s1600/gozlerimdegunduzgece.jpg" /></span></a></div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06;"> Hiçbir insan gece kadar asil olamaz. İstese bile olamaz. En sonunda ağaçlara döner ve '' aranıza katılabilir miyim?'' der. Sonra da gündüzün kanatları altında köreliriz...</span></span><br />
<span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><br />
</span><br />
<b><span class="Apple-style-span" style="color: #b45f06; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;">Gece... Gündüzün gelmesini bekler... </span></b><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-6515615527368662711?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-70828889212073197512011-02-07T10:21:00.000-08:002011-02-07T10:21:28.146-08:002011-02-07T10:21:28.146-08:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/TVA39HFSAzI/AAAAAAAAAD0/LW68ddhYf7k/s1600/425.medium.100608.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="237" src="http://4.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/TVA39HFSAzI/AAAAAAAAAD0/LW68ddhYf7k/s320/425.medium.100608.jpg" width="320" /></a></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color: #a64d79; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><i><br />
</i></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color: #a64d79; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><i><br />
</i></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color: #a64d79; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><i>Dehşet, habersizce gelir ve duygularımızı nedensiz kötü haber hisleriyle tüketir. Hiç dehşete düştün mü? Korkudan bahsetmiyorum. Korku anlıktır. Korku, tehlikeyle karşılaştıgında ortaya çıkar. Silahlı bir soygunda, evinde bir yabancı olduğunda... Ben dehşetten bahsediyorum. Dehşet kalıcıdır. Seni kemirir. Onu görmezden gelemezsin. Geçmez. Çünkü bu dehşettir. Yapamayacağın bir şey hakkında seni endişelendirir. Dehşet işini etkileyebilir, evini, bütün kişiliğini değiştirir....</i></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color: #a64d79; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><i>Umut, dehşet gibi sık sık habersizce gelir ve sonra şükür ki bizi mest eder ve duygularımıza nedensiz haz hissi ve iyimserlik aşılar. Umut yukarı, dehşet aşağı. Sanırım hayat bunların arasında bir şey.</i></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color: #c27ba0; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><i><br />
</i></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color: #d5a6bd; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-size: large;"><i>ALINTIDIR. (medium dizisinden)</i></span></div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-7082888921207319751?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-87686780241411868292011-02-01T15:16:00.000-08:002011-02-01T15:16:45.684-08:002011-02-01T15:16:45.684-08:00Yolculuk nereye?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/TUiULaJX_iI/AAAAAAAAADs/T9umxzOMN8I/s1600/hayat.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/TUiULaJX_iI/AAAAAAAAADs/T9umxzOMN8I/s1600/hayat.jpg" /></a></div><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br />
</span><br />
<div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">çöküyorum yine.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">başladım yolda yürümeye.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">gelip geçici dedigim her şey kalıcı olmaya başladı.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">her şey degişiyor. Her şey.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">evren,dünya,insanlar,kişiler...</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">insanlar...</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">ve ben.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">boşlukta gibi her şey. </span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">zaman kavramı olmayan, sonsuz.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">ama bu sonsuzluk eksi yönlerde.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">sebebini bilmedigim susus kalmış dudaklarımdan</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">çıkan son cümlelerimde.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">ve ben.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">gerçekten ben.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">her şeyin başlangıcı ve sonuncusu olan insan.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">yoklugu ile varlıgı hiç belli olmayan.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">sessiz sedasız köşe de duran agaç gibi.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">yıllarca aynı yerde olmasına ragmen</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">çok şeyi gören, yıllanan, yıpranan </span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">agaç gibi ben</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"></span><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">içimde kalbimde her şey.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">sonsuz çöküşün ilk adımları.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">hep karamsar uzlaşımlarla.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">yolda yürümeye devam.</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">yolun sonunu görene kadar...</span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">belki o zaman </span></div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0b5394; font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">gülümserim.</span></div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-8768678024141186829?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-82345350637605192592010-10-20T06:25:00.000-07:002010-10-20T06:25:32.303-07:002010-10-20T06:25:32.303-07:00Bakış Açısı - II<div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="color: #741b47;"><b><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Helvetica Neue', Arial, Helvetica, sans-serif;">İnsan hayatı su gibidir. Akıp gider zaman, zamanın içinde zamanı fark edemeden, akıp giden bir su gibi. Hiç birimiz bunun farkına varmayız, vardığımız anda bile sadece anlıktır. Her zaman işlerimizi yapmaya, sorumluluklarımızı gerçekleştirmeye yönelik sürekli bir plan içersinde yaşarız. İnsanların hayatları her şeyde plana mahsus mudur? Zamanın değerindeki ince çizgide plan üzerine yapılmış zaman tohumları gibi hayatımızı mahfetmeye yönelik atışlar yapıyoruz ve onları büyütüyoruz. Elimizde büyüttüğümüz zaman birikimi belli bir yaştan sonra solmaya başlıyor o zamanda yeşertmeye çalışıyoruz. Yaşlı insanlarında çoğu yaptığı şey de işte bu.. akıp giden zamanı anlayana kadar ‘’ iş işten geçmiş ‘’ oluyor ve hayatın değerini anca hayatımızın son anlarında yani hayatımız solmaya başlayınca anlıyoruz.</span></b></span></div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-8234535063760519259?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-12633344013066476112010-10-02T15:03:00.000-07:002010-10-13T05:52:24.764-07:002010-10-13T05:52:24.764-07:00Yaşam Ve Bilinç<div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;">İnsanların yaşamları kendilerine özgüdür ve bir birey olarak insan toplumsal bir varlıktır. Düşünceleri, davranışları, giyimi vb. bir sürü kendileri özgü bir ‘’tarz’’ ları vardır. Peki neden insan kendisini toplumdan bu şekilde farklılaştırır? Ya da kendisini farklı hisseder?</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;"><br />
</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;">Her şeyin ortak olduğunu ve kıyafetlerin bile aynı tür, aynı renk olduğu düşünelim. Herkes mekanikleşmez mi? Yiyeceklerin bile aynı olduğu ve dışarıya çıktığınızda üstünüzde standart bir kıyafet olduğu bir toplumda, insanları sadece yüzlerden,konuşmalardan,davranışlardan ayırt edebiliriz. Begüm’ün diğer Begüm’den farkını böyle anlayabiliriz. Robotlaştığımızı fark edip belki de bu durumdan sıkılabiliriz.</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;">Bu durumda farklılaşmaya doğru gideriz. Bizi tamamlayan ve tanımlayan giysiler,takılar,kıyafetlerdir. Bu şekilde toplumda pek çok insan ortaya çıkar. Rock dinleyenler, klasik müzik sevenler, sanatla uğraşanlar, moda ile uğraşan insanlardır. Çok çeşitli insanlık. Marka üzerinden kendilerini değerlendiren insanlar var günümüzde. Bunlar ‘’ kaliteli’’ insanlardır. Para üzerinden değer biçerler hayatlarına. Bu mudur peki farklılaşmak?</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;">Feuerbach ‘’ insan varlığını simgeleyen nesneler olmadan bir hiçtir.’’ Der. Tutkulardan bahseder: ‘’yaptıkları şeyin esas amacını oluşturan hedeflerine ulaşmak. Farklı insanların ortak hedefi aynı amaç üzerindeyse bu hedefin kendi gerçek varlıklarından başka bir şey değildir.’’ Der. İnsan başka bir insanı, o kişiyi yansıtan nesneler sayesinde bilir. Düşünmeden kursak da cümlelerimizi ‘’ bir sıfat ‘’ üzerinden yorumluyoruz ve tanımlıyoruz insanları. Mesela ;’’ Mercedes marka arabası olan Ali’’ derken anlaşılıyor. Bizi yansıtan bu nesneler bir nevi kişiliği ortaya çıkarır ve bizim açık kimliğimizin gerçek egosunu oluşturur.</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;">Eğer bu durum duyusal açıdan böyle ise, insan ‘’ hoş’’ görünmek ve egosunu tatmin etmek için farklılaştırır kendisini. Bilinç bir kişilik özelliği ise farklılaşmanın başında gelir. O zaman biz bilincimizi değil, bilinç bizi yönetmiş oluyor. Bunu da farklılaşmayı ortaya koyarak sunuyor. İnsan insansa, kendi türünde başka bir şekilde düşünülmüyorsa o zaman neden metalci, arabeskçi gibi bilinç katagorilerine ayırıyoruz? Sen kimsin sorusu ben metalciyim cevabına dönmüş durumda. O zaman Feuerbach ‘ın dediği gibi: ‘’ bilinç ve kendini bilmek birbirine zıt durumda.’’</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;">Son olarak Karl Max’ın şu sözünü yazmak istiyorum.</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><b><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;">‘’ yaşamı belirleyen bilinç değil, bilinci belirleyen yaşamdır.’’</span></span></span></b></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;">Her şey bunun üzerine midir?</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><span class="Apple-style-span" style="color: #134f5c;">Not: bu yazımda siyasi bir durum söz konusu değildir.</span></span></span></div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="MsoNormal"><br />
</div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-1263334401306647611?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-6243691518326594452010-09-16T15:00:00.000-07:002010-10-20T11:34:29.207-07:002010-10-20T11:34:29.207-07:00Terapi Üzerine...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;">Hayatı anlamak bazen kendimi anlamaktan geçiyor. Kendimi anlayabilirsem,çevremi de anlayabilirim belki de. Sorun bende, farkındayım. Dışarıya neden böyleyim? Çok sorguluyorum, neden? Her şeyi ayrıntısını ve fazlasını neden istiyorum? Çok geç gülüm... Her şey için çok geç... (mi?) </span></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;"><br />
</span></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><b><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;">Ben Mona Lisa portresi... içimde gizli bir köşesi. Dudaklar gülse bile, Gözlerdeki hüzün gizli...</span></b></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d;"><span class="Apple-style-span" style="font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><b><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;"><br />
</span></b></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d; font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;">Yeter! Sabretmek çare değil, sabır bir yere kadar.</span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d; font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;"><br />
</span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d; font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;">Topla kendini topla düzelecek her şey.</span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d; font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;"><b>DÜZELECEKSİN!</b></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d; font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;"><b>Bu çok bu zor değil.</b></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d; font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;"><b>Yeter ki kendine güven.</b></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span class="Apple-style-span" style="color: #0c343d; font-family: "Courier New", Courier, monospace;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: x-large;"><b>Emin ol düzelecek her şey...</b></span></span></div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-624369151832659445?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-7801210197320807522010-09-06T13:09:00.000-07:002010-09-06T14:24:43.695-07:002010-09-06T14:24:43.695-07:00<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial; font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: 11px;"></span></span><br />
<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial; font-size: small;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: 11px;"><div class="MsoNormal"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/TIVcA0-2wqI/AAAAAAAAACY/5z_uhW8KSFk/s1600/agac.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/TIVcA0-2wqI/AAAAAAAAACY/5z_uhW8KSFk/s320/agac.jpg" /></a></div><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: medium;">Yorgun savaşçı gibiyim şu günlerde, nedendir bilmem soğuk rüzgar yüzüme doğru vuruyor. Sertliğini hissediyorum, hem de hiç hissetmediğim kadar. Bu soğukluk içimi titretiyor. Vücudumdaki ısıyı bile düşürüyor. Yapraklar rüzgar eşliğinde dans ediyor gözümün önünde… Bir ağaç yeşilken, diğer ağaç ise çökmüş, yaprakları bir bir gözyaşı gibi dökülüyor. Rüzgar çok sert, gözyaşlarım buna dayanabilir mi bilemiyorum. Gördükçe hüzünleniyorum. ‘’Yeniden yeşereceksin!’’ diye söylüyorum içimden… Duymuyor beni, dalmış hüzünlü hüzünlü yapraklarına doğru bakıyor, ‘’ne zaman geçecek’’ diye düşünüyordur belki de. ‘’Ne zaman kendimi toparlayacağım?’’ … Her şey için zamana ihtiyacımız var. Kendimizi yenilemek için zamana ihtiyacımız var.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: medium;">Sadece sert rüzgarın geçmesini beklemek yeterli…<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: medium;">Degil mi?<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><span class="Apple-style-span" style="font-size: medium;">Yoksa nasıl hayata tutunabiliriz ki?</span></span><o:p></o:p></div></span></span><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-780121019732080752?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-82156479946952410392010-06-08T13:06:00.000-07:002010-06-09T12:19:15.030-07:002010-06-09T12:19:15.030-07:00Kadın üzerine yığılmış tabular,Kadın üzerindeki kontrol: namus kavramı ve ‘’ ben’’, ‘’kendim’’ ayrımı.<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://2.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/TA_pDuuutVI/AAAAAAAAABw/rJc4_5ye5m0/s1600/kadin1.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 124px; height: 144px;" src="http://2.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/TA_pDuuutVI/AAAAAAAAABw/rJc4_5ye5m0/s320/kadin1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5480855521826092370" /></a><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;">Bu kavramları seçmemin nedeni <b>Zehra İpşiroğlu' </b>nun <b>‘’ Tabu ve Kadın’’</b> makalesinden etkilenmemdi.</span></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> Kadınların üzerindeki tabular, ataerkil köken, erkek egemenliği altında oluşan hiçbir değeri olmayan,fakat bunları değerliymiş gibi kadınlara yükletilen cinsliklerdir. Bunları oluşturan sebepler erkek gücünün daha sert mizaçlı oluşu, yapılarını o şekilde göstermeleri, baskı sonucu kadınları ikinci plana itiyor. Toplumda pek çok yerleşmiş cümleler mevcut <b>‘’ kadın dediğin höt dediğinde oturmalı’’</b> gibi. Televizyondaki dizi ve filmler bu tabuların oluşmasında bir parça. Mesela Kadir İnanır’ ın <b>‘’ Evimin kadını,çocuklarımın anası olacaksın’’</b> sözü de bu tabuyu destekler. Neden böyle? Asıl önemli olan bu soruyu sormak. Kadın kendine bu soruyu sormadığı sürece bu sorunun bilincine varamaz ve erkeğin altında ezilmeye mahkumdur. İpşiroğlunun dediği gibi kadınlar bu cümleleri içselleştirmiş ve kısır döngü, kurtulmak ise sorgulamakla başlar.</span></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> Bir konuda erkek fikirlerini savunduğunda herkez dikkatle onu dinler. O bilgindir her şeyi bilendir. Ama kadın savunduğunda cahildir. O ne bilir ki? Ayrıca kadın isyancı olarak da gözükebilir. Aile içinde bir tartışmaya girdiğinde,fikrini savunduğunda isyancı olarak görülmesi gibi… Bu da bir tabu, çünkü dinlemeyi gerek görmüyorlar.</span></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> </span></span><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> Kadın üzerindeki en önemli cinsel kontrol <b>namus kavramı</b>dır. Kadının doğurganlığını bu şekilde kontrol altına alma düşüncesi ölümle sonuçlanabiliyor. Zehra İpşiroğlu’nun araştırmasında ki gibi namus kavramını ciddi anlamda anlamını kimse bilmiyor. Mikrafon uzatılıp sorulduğunda erkek kadının omzunu tutarak ‘’ bu benim namusumdur. Tır şöförüyüm, sefere çıktığımda çocuklarımın namusu o’’ diyerek ve ‘’o’’ niteliğinde kadını aşağılayıcı konuma sokabilen gereksiz bir kavram. Gerçekten de kadın ve erkeğin eşit olmadığı erkil toplumda kadın erkeğin malı konumunda. Çünkü bedeni hakkında karar verme yetkisi (!) yok. Aile de kızın namusundan baba, evlendikten sonra eşi sorumlu. Bunu <b>‘’ kendi‘’ </b>hayatından kendisi sorumlu konuma getirmek önemli. ‘’ çünkü, <b>kadın,erkek herkezin bedeni kendisine aittir</b>.’’ Halk dili ile söyleyecek olursam ‘’ herkesin bacak arası kendisine aittir.’’</span></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> Buradan <b>‘’ben’’</b> ve ‘<b>’ kendim ‘’</b> kavramlarına çıktık. <b>‘’ Ben’’</b> i kontrol eden toplumdur. Çalışmamı, arkadaşlarımı, ailemi, toplum yönlendirir. <b>‘’ kendim’’</b> ise daha özgürleşmiş, istediklerini yapan, toplumdan dışlansa da umurunda olmayan bir içtenlik içerisindedir. <b>‘’Kendim’’</b> bir şeyler yapmak, arkadaşlarla gezmek, geç saatlere kadar dışarıda durmak isterken birden <b>‘’ ben ‘’ </b>ortaya çıkıyor ve engel oluşturuyor. Namusta da öyle. Mesela ‘’ evlenmeden önce olmaz ‘’ düşüncesi kadında <b>‘’ ben’’</b> ve <b>‘’kendim’’</b> ikilemi oluşturuyor. <b>‘’ ben ‘’</b> devreye girince kadın içinde sorguya düşüyor. ‘’ acaba yanlış mı yapıyorum?’’</span></span><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><b>‘’Ben’’</b> hayatımıza öyle bir yerleşmiş ki <b>‘’ kendim’’ </b> kavramını zaman zaman unutturuyor.</span></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> Bir şey yaparken ‘’ ben yaptım’’ deriz. ‘’ ben ‘’ sıkıştırdıkça ‘’ kendim’’ olmaktan uzaklaşırız. Topluma bağlı yaşamak insanı köreltiyor. <b>Özellikle kadını.</b> O yüzden tabular, cinsiyet ayrımı ortaya çıkıyor. Kadın <b>‘’ kendim’’</b> demediği sürece kısır döngüsünde dönmeye devam edecektir.</span></span></p><p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"></span></span><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> <b>Sonuç olarak </b></span></span><img src="http://www.blogger.com/img/blank.gif" alt="Kalın" border="0" class="gl_bold" /><span class="Apple-style-span" style=" ;font-family:'times new roman';font-size:medium;"><b>Kadın; hapistir ve demirlikleri toplum tarafından oluşur. Ondan kurtulmanın tek yolu; düşünmek ve sorgulamaktır.</b></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> </span></span></p> <p class="MsoNormal"><o:p><span class="Apple-style-span" style="font-family:'times new roman';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"> </span></span></o:p></p><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-8215647994695241039?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-86937263237023984882010-04-08T12:10:00.000-07:002010-04-08T12:19:50.609-07:002010-04-08T12:19:50.609-07:00Görünen nedir?<span style="color:#990000;">Sevgiliyi beklemek sevgi açısından bir kelebegin ömrü oldugu kadar zamana eş deger,ya sevgi öldükten snr sevgiliyi beklemenin ne anlamı var?<br />Platonik aşk böyle degil midir? Beklersin hayaller kurarsın fakat onun karşılıgını alamazsın...Onu gördügünde heyecana kapılırsın, ellerin titret degişik bir hal alır tüm bedenin. Çözemessin ama adına aşk dersin...<br />Peki ya onun sana olan durumu? Sana belki ümit verirken ( belki bilerek belki de farkında olmadan) onun hissettiklerini anlayabilir misin? Davranışlarını kendine göre yorumlarsın. Çünkü sen ona o an aşıksındır. Sende bu bir perde oluşturuyor ve onun kötü yanlarını görmezsin. Hep iyiyi düşünür kötü aşkın perdesi olur.<br />Kalk etrafına bak o an sana insanlar nasıl gözükücek! desen bile, onun için pembe panjurlu ev hayali vardır gözlerinin önünde.<br />Aptal aşık görmez dünyayı gerçekleri ile... Görünen dünyayı görse bile kelebek gibi kısa sürede ölmeyi isteyebilir belkide...</span><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-8693726323702398488?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-57751020247454314642010-03-30T09:53:00.000-07:002010-03-30T09:55:51.514-07:002010-03-30T09:55:51.514-07:00inançsız doktor<span class="Apple-style-span" style="font-family:'trebuchet ms';"><span class="Apple-style-span" style="font-size: small;">Evet evet…<br />Herkeze söyledim,<br />Her defasında karşıma çıksa bu konu gene de söylerim<br />Tüm bu depremlerden sonra bilim adamları açıkladı<br />Dünyanın çapı 7 cm kaymış!<br />Nedense bilim adamları bunu daha önce de söylemişti<br />Deprem olunca yer kürenin yapısındaki degişimi…<br />Hayırdır hayır…<br />Kıyametmi yaklaşıyor yoksa<br />Ne alakası var canım kıyametle alt tarafi yer sallandı<br />Türk dili hocası bile benimle dalga geçti<br />Kıyamet yakın dedim<br />Keyfinize bakın dedim<br />Kızdı insanları panik havasına sokma dedi<br />Neyse bunu da geçtim<br />Gene konu açıldı<br />Arkadaşım ‘’ yüksek binalar oluşucak ‘’ dedi<br />Günümüzde her yerde ‘’ toki ‘’ var<br />İstanbulun göbeginde de izmittede<br />Sonra,<br />‘’ savaş çıkıcak,toplu ölümler olucak’’<br />Hayırdır bu sene de domuz gribi çıktı<br />Daha öncesinde kuş gribi<br />Hayırdır hayır…<br />Nolduu hala inanmadın mı bana?<br />Yok yav alt tarafı grip her sene olur<br />Neyse bunu da geçelim<br />Savaş çıkıcak dedi biri<br />Bugun gazete de bir başlık gördüm<br />‘’ Amerika her yerde,<br />yakında 3.dünya savaşı çıkıcak’’<br />toplu ölümler zaten depremlerle oluştu.<br />Yüksek binaları dikmeye devam ediyoruz<br />Savaş kapıda, siyaset almış başını gidiyor<br />Seneye de inek gribi çıkar<br />Sonrası malum marduk çarpar<br />Kıyamet burnumuzun dibinde<br />Gören yok,duymayan çok<br />Şimdi inandın mı neler söyledigime?<br /></span></span><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-5775102024745431464?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-92185627323511320962010-03-06T12:07:00.000-08:002010-03-30T10:06:53.645-07:002010-03-30T10:06:53.645-07:00Kadın<span class="Apple-style-span" style="font-family:'trebuchet ms';"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><span class="Apple-style-span" style="color:#990000;"><b>Bir kadın düşünün<br />Mert olsun! Vatanını kurtarmak için sırtında mermi taşıyan<br />Eşine sadık, çocuklarına bağlı<br />Bir kadın olsun,<br />Duygusal, dertli ama derdini göstermeyen<br />Olumlu bakan, her şeye katlanan<br />Bir kadın çıksın karşınıza,<br />Töre yüzünden saklanmasın ardınıza.<br />Sığınmasın insanlara, dışarıdaki kaldırımdan farkı olsun…<br />Yüzündeki hüzün çizgileri yerine mutluluktan olsun çizgileri<br />Hayatı boyunca yükü olmasın kadının, yeterince yükü varken…<br />Bir kadın hayal edin!<br />Erkeğin elindeki mor rengi teninde olmayanı…<br />Yolda yürürken bile korku duymayanı.<br />Hak ettiği değeri alanı…<br />Kendini güvende ve huzurlu hisseden;<br />Yaşamın anlamını anlamlandıran,<br />Bir kadın.<br /><br />Dünyadaki tüm kadınların değerinin daha da çok bilinmesine…<br /><br />Dünya kadınlar gününüz kutlu olsun…<br /><br /></b></span></span></span><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-9218562732351132096?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-47683095332918717802010-02-10T14:12:00.000-08:002010-02-10T14:24:53.872-08:002010-02-10T14:24:53.872-08:00Bakış Açısı - l<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/S3MyJ0S45WI/AAAAAAAAAAU/X_rPhKhFON4/s1600-h/%5BAnimePaper%5Dwallpapers_Rurouni-Kenshin_viragoprincess(1.33)_1024x768_83939.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 250px; height: 188px;" src="http://1.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/S3MyJ0S45WI/AAAAAAAAAAU/X_rPhKhFON4/s320/%5BAnimePaper%5Dwallpapers_Rurouni-Kenshin_viragoprincess(1.33)_1024x768_83939.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5436744319404402018" /></a><br /><div><span class="Apple-style-span" style="font-family:'trebuchet ms';"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Yıldızlar uzaktan bakılınca nasıl parlak gözüküyorsa, bir kadın(erkek) erkegi(kadını) görüdüğünde gözleri parıldadıgı gibi ona ulaşmak ister. Ne kadar uzakta olursa olsun onun için hırs yapar. Yıldızların önünde bulut olsa bile sabreder bekler ertesi gününde bulutların gidecegi özleminde. Güneşli günün ardından sonraki açık havadaki mutluluktur yıldızları görmek. uzakta olsa bile sanki onu yakındaymış gibi izler. Düşüncelere dalar.Uzunca baktıgında yanında hisseder parıltısındaki sıcaklığı. Her gün onu görmenin değerini bilir ve özlemle bekler.</span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family:'trebuchet ms';"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><br /></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family:'trebuchet ms';"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Artık yıldızlara ulaşmak kadar insanların insanlara verdiği değerler yok oldu. İnsanlar bunları kendi kendine besleyerek ortaya çıkardı. Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, bir insanın kalbini kırmak, dolandırmak... Bunlar insanların doğasının bir parçası oldu. Öldürmek.. ne için ? Bir hırs için belki de bir düşünce için. Açık fikirli olmak, sanata bilime kendisini adamış insandan ne zarar gelir? Olur mu hiç toplum dışında kalır farklı düşünüyorsun diye. Bu tip durumlar kapalı kutuda yaşarmış gibi insanlar kısıtlanır. '' İnsan ne yaparsa kendine yapar'' sözü gerçekten burada hakkını veriyor. Çünkü insan yıldızlara ulaşmak için hırs yapar ama gördüğü ve geçtiği durum düşünce kendisine göre mutluluk olsa bile yıldızın parıltısı aslında onda sönük kalır. O bunun farkında mıdır? Farkında olsa yıldızın konumundan bakma merakı oluşurdu. Ancak o zaman insanların hırs için neler yaptıgını görebilirdi...</span></span></div><div><br /></div><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-4768309533291871780?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5227890903380771391.post-52648498441254891112010-01-28T12:46:00.000-08:002010-02-10T14:31:42.027-08:002010-02-10T14:31:42.027-08:00Felsefe Neden Yunanlılarda Başladı?<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/S3Mzt0QQdUI/AAAAAAAAAAc/OKwnqvit7Zw/s1600-h/nietzsche2.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 150px; height: 152px;" src="http://1.bp.blogspot.com/__gotq02tb4Q/S3Mzt0QQdUI/AAAAAAAAAAc/OKwnqvit7Zw/s320/nietzsche2.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5436746037380281666" /></a><br /><span style="font-family:georgia;"><span style="color:#000099;">İnsanlar felsefenin başlangıcının nerede olduguna dair araştırmalar yapılmış ve fikirlerde bulunmuşlardır. Alman Fizolof F.W.Nietzsche yunanlılara meraklı bir insandı. Bu konuda pek çok fikirlere sahip, araştırmaları ile yunanlarılar hakkında bilgisi olmakla birlikte felsefenin Thales le başlatıldıgı varsayılır. Peki neden Thales?<br />Nietzsche bunu Thales in suyu seçmesi olarak görmemektedir. Suyu seçmesinin açıklamasını yapması Thales i arkhe sorununa yönelmiştir. Thales suyu açıklamasında mitsel bir açıklama yapmamıştır bunu bilimsel olarak, bilim adamı olarak açıklamaya çalışmıştır. Thales ''her şey birdir'' düşüncesi ile yola çıktı ve evrenin ilk maddesini (arkhe) su olarak gördü. Herşeyin döngüsündeki su, birdir ve hareket halindedir. Her şeyin kaynagı su diyerek bunun kaynagını araştırdı.Dayanagı ile birlikte temelini ortaya koydu,ilişkiyi özünü ortaya çıkardı. Din seviyesine, mitsel ve tanrılarla açıklama yapmadı,rasyonellige başvurmuş,akıl yolu ile açıklamalar yapmıştır. Bu da onu bilim adamı seviyesine çıkarmasını saglamıştır. Mesela günümüzde bile her şeyi tanrının vericegini dua ederek elinde sonunda tanrının insana istedigini vericegini düşünen pek çok kişiler vardır. Hiçbirşey yapmadan ''hazıra konma'' düşüncesi duaya baglı derim buna. İnsanların çogu buna inanır ve sonunda istedigini aldıgında '' Allah verdi'' veya ''tanrı verdi'' denir. Halbuki istedigi nesne veya şeyi çaba gösterse belki daha çabuk elde edebilir. Ya tanrı ona istedigini vermeseydi? Kim bilir insan belki de hayatı boyunca o nesneyi beklerdi...<br />Thales yunanlı ve o yunanlı ise felsefenin yunanlılarda başladıgını da söyleyebiliriz. Yunanlılar felsefeyi felsefe yapmak için oluşturmadılar. Onların hayatlarında felsefeyi kurcalayan sorular vardı. Nedensiz degildir, bugunun insanları gibi adım kalsın diye iş yapanlar hiçbirşey yapamazlar. Onlar yaptıkları işin adını koydular ve felsefe dediler. Kafalarında sürekli bir soru ve merak vardı,bu şekilde oluştu. Sorunları çözmek için oluştu felsefe.<br />Peki neden Mısırda başlamadı da Yunanlılarda başladı? Thales in mısırlılardan etkilendigi açıktır. Matematik,astronomi bilgilerini mısırdan almıştır. Fakat bu soruyu karşılamaz. Thales felsefe yaparken mısır ve mezapotamya mitoloji ile ugraşıyorlardı. Nietzsche bu soru üzerine yogunlaşırsak yunanlıların güzellikleri göremecegimizi savunur.Bazı insanlar ise mısırda başladıgını söyler .Fakat bunun için yeterli kanıt yoktur. O yüzden bu sayılmamıştır.Mısır ve Mezapotamya halkı Mitoloji ile ugraştıkları için Rasyonel düşünme ortamları yoktu.Nietzsche felsefenin tohumlarının yunanlılar oldugunu mısır ve mezapotamya da bunları göremeyiz demiştir.<br />Felsefe nasıl bir ortamda yapılmalı?Bir kere felsefe hastalıklı toplumlarda yapılmamalı, buradan kastım toplum sorunlarıdır. İnsanlar degişiyor toplum çatışıyorsa felsefe yapma ortamı olmaz. Mesela; dışarıya adım attıgında insanlar birbirini öldürüyor, bir çatışma ortamı can güvenligi sorunu varsa bundan başka birşey düşünemeyiz degil mi ? Hayatta kalma düşünülebilir. Bu gibi durumda iken nasıl felsefe yapabiliriz ki?<br />Yunanlılar böyle degildi. Belli bir düzen vardı ve yunanlılarda Aristokratların boş zamanları vardı. Kölelerdi sistemi yürüten. Felsefe uygun bir egitim, siyaset, kültür, dil ortamı gerektirir. Bu ortam vardı yunanlılarda, sorun vardı ve sorunlarla yaşayan çözümleme arayışında olan insanlar vardı. Tıpki Thales, Anaksimenes, Herakleidos, Parmenides gibi... Nietzsche '' yunanlılar sorunları keşfettikleri yerde felsefe yapmaya başlamışlardır. Yunan ulusu felsefenin başlaması konusunda kimsenin göstermedi şeyleri göstermiştir.'' der. Felsefe kendini güçlü hissettigin zaman yapılır. Toplumlar içinde öyle...<br />Nietzsche '' başka toplumların azizleri, yunanlıların bilginleri vardır'' der.Mesela; orta çagda kilise hakim iken insanların üzerinde, onu yap bunu yap diyerek kutla halinde yönetilirdi insanlar.Oysaki bilginler böyle degildir. Ayrıca konuşma ortamı olmayan bir toplum felsefe yapmayı bilmez. Bilginler bu yüzden önemlidir. Bir toplumun kültürüde felsefe yapmaya uygun degilse onu yasaklar. Örnegin; namusun ne oldugunu düşünüyorsun, bunu sorguluyorsun, çevrende sorguladıgında '' sus namus namustur'' diyerek ayıplanıyorsun. Sorgulamak ayıplamak veya ayıplanmak degildir. Bu bir meraktır. Bir nesne hakkında düşünmektir, bir olgu hakkında. Felsefe işte bu yüzden var ve felsefe insana düşünmeyi, sorgulamayı ögretir.Sorunu keşfetmeyi, sorun üzerine düşünmeyi ve bunu çözüme ulaştırmak için felsefe yaparız. Uygun ortam oldugu sürece...</span><br /><br /><strong><span style="color:#333399;">BEGÜM ÇUBUK<br />FELSEFE I</span></strong></span><div class="blogger-post-footer"><img width='1' height='1' src='https://blogger.googleusercontent.com/tracker/5227890903380771391-5264849844125489111?l=begumcubuk.blogspot.com' alt='' /></div>Terapi üzerinehttp://www.blogger.com/profile/04035405958865471651noreply@blogger.com7