Kadın üzerine yığılmış tabular,Kadın üzerindeki kontrol: namus kavramı ve ‘’ ben’’, ‘’kendim’’ ayrımı.




Bu kavramları seçmemin nedeni Zehra İpşiroğlu' nun ‘’ Tabu ve Kadın’’ makalesinden etkilenmemdi.
Kadınların üzerindeki tabular, ataerkil köken, erkek egemenliği altında oluşan hiçbir değeri olmayan,fakat bunları değerliymiş gibi kadınlara yükletilen cinsliklerdir. Bunları oluşturan sebepler erkek gücünün daha sert mizaçlı oluşu, yapılarını o şekilde göstermeleri, baskı sonucu kadınları ikinci plana itiyor. Toplumda pek çok yerleşmiş cümleler mevcut ‘’ kadın dediğin höt dediğinde oturmalı’’ gibi. Televizyondaki dizi ve filmler bu tabuların oluşmasında bir parça. Mesela Kadir İnanır’ ın ‘’ Evimin kadını,çocuklarımın anası olacaksın’’ sözü de bu tabuyu destekler. Neden böyle? Asıl önemli olan bu soruyu sormak. Kadın kendine bu soruyu sormadığı sürece bu sorunun bilincine varamaz ve erkeğin altında ezilmeye mahkumdur. İpşiroğlunun dediği gibi kadınlar bu cümleleri içselleştirmiş ve kısır döngü, kurtulmak ise sorgulamakla başlar.
Bir konuda erkek fikirlerini savunduğunda herkez dikkatle onu dinler. O bilgindir her şeyi bilendir. Ama kadın savunduğunda cahildir. O ne bilir ki? Ayrıca kadın isyancı olarak da gözükebilir. Aile içinde bir tartışmaya girdiğinde,fikrini savunduğunda isyancı olarak görülmesi gibi… Bu da bir tabu, çünkü dinlemeyi gerek görmüyorlar.
Kadın üzerindeki en önemli cinsel kontrol namus kavramıdır. Kadının doğurganlığını bu şekilde kontrol altına alma düşüncesi ölümle sonuçlanabiliyor. Zehra İpşiroğlu’nun araştırmasında ki gibi namus kavramını ciddi anlamda anlamını kimse bilmiyor. Mikrafon uzatılıp sorulduğunda erkek kadının omzunu tutarak ‘’ bu benim namusumdur. Tır şöförüyüm, sefere çıktığımda çocuklarımın namusu o’’ diyerek ve ‘’o’’ niteliğinde kadını aşağılayıcı konuma sokabilen gereksiz bir kavram. Gerçekten de kadın ve erkeğin eşit olmadığı erkil toplumda kadın erkeğin malı konumunda. Çünkü bedeni hakkında karar verme yetkisi (!) yok. Aile de kızın namusundan baba, evlendikten sonra eşi sorumlu. Bunu ‘’ kendi‘’ hayatından kendisi sorumlu konuma getirmek önemli. ‘’ çünkü, kadın,erkek herkezin bedeni kendisine aittir.’’ Halk dili ile söyleyecek olursam ‘’ herkesin bacak arası kendisine aittir.’’
Buradan ‘’ben’’ ve ‘’ kendim ‘’ kavramlarına çıktık. ‘’ Ben’’ i kontrol eden toplumdur. Çalışmamı, arkadaşlarımı, ailemi, toplum yönlendirir. ‘’ kendim’’ ise daha özgürleşmiş, istediklerini yapan, toplumdan dışlansa da umurunda olmayan bir içtenlik içerisindedir. ‘’Kendim’’ bir şeyler yapmak, arkadaşlarla gezmek, geç saatlere kadar dışarıda durmak isterken birden ‘’ ben ‘’ ortaya çıkıyor ve engel oluşturuyor. Namusta da öyle. Mesela ‘’ evlenmeden önce olmaz ‘’ düşüncesi kadında ‘’ ben’’ ve ‘’kendim’’ ikilemi oluşturuyor. ‘’ ben ‘’ devreye girince kadın içinde sorguya düşüyor. ‘’ acaba yanlış mı yapıyorum?’’‘’Ben’’ hayatımıza öyle bir yerleşmiş ki ‘’ kendim’’ kavramını zaman zaman unutturuyor.
Bir şey yaparken ‘’ ben yaptım’’ deriz. ‘’ ben ‘’ sıkıştırdıkça ‘’ kendim’’ olmaktan uzaklaşırız. Topluma bağlı yaşamak insanı köreltiyor. Özellikle kadını. O yüzden tabular, cinsiyet ayrımı ortaya çıkıyor. Kadın ‘’ kendim’’ demediği sürece kısır döngüsünde dönmeye devam edecektir.
Sonuç olarak KalınKadın; hapistir ve demirlikleri toplum tarafından oluşur. Ondan kurtulmanın tek yolu; düşünmek ve sorgulamaktır.