Bir kadının isyanı


Ben kadınım,
Evet, cinsiyetim sizin törelerinize, düşüncelerinize ters düşebilir. Üzgünüm ama ben kadınım ve kadın olduğum için beni suçlamanız çok saçma. Ben ne yaptım ki? Tanrı beni bu cinsiyette yarattıysa onun kitabına göre davranıyorsanız ilk önce beni sevmekten başlamanız gerekir. Ama sevmek derken tecavüz edecek kadar hastalıklı bir şekilde sevmekten bahsetmiyorum. Bedenimi doğurgan bir obje olarak sevmenizden de… Neyim ben? İnsan değil mi? Siz nasıl insansanız öyleyim işte. Ben sizin yarattığınız tabularla da yaşamak zorunda değilim. Bugün varım, yarın yokum. Belki araba kazasında belki de göçük altında kalarak öleceğim. Yani; sonu ölüm olan hayatımı da sizin ellerinize bırakarak mı öleceğim? Hayır sanmıyorum. Aklımı işleyerek sizden uzaklaşıyorum. Tek elimdeki en değerli varlığım, aklım ve düşünme gücüm. Hayallerim var, yıkmanıza izin veremem. Hayata bir defa geliniyorsa bırakın onu da istediğim gibi yaşayayım. Aptallaşırsam, ağlarsam, düşersem, korkarsam bırakın kendi başıma yaşayım. Evlenirsem boşanırsam, yine evlenirsem boşanırsam arada dul derseniz de bana… Umurumda değil! Kadınlığımın üzerinden tabularınızı kaldırın! Sevmişsem sana ne? Üzülmüşsem, terk edilmişsem sana ne? “Kadın dediğin evde oturmalı” gibi sığ düşüncesi içindeki kazanın içinde kaynayan bir sürü kadın görüyorum. Hepsi de birer birer tabularla serpiştirilen tadı tuzu olması gereken yemek gibiler. Kimi kadınlar itiyor onları kazana kimi de erkekler… Toplamda insanlar! İnsanın insana yaptığı kadar rezil bir şey yok. İnsan cinsiyet sorununu yaratıyor, insan insanı dışlıyor, savaşı da yaratan insan… Bu dünyayı bok çuvalı haline getiren de insan. İsyanım dolup taşıyor. Hayal dünyasında yaşamıyoruz insanların yarattığı dünyada yaşıyoruz. Burası tiyatro sanki insanlar çok yapmacık, kendilerinde değiller gibi… Doğru düzgün düşünen insan çok az. Ben sizin yarattığınız dünyada yaşamak istemiyorum. “Başkaldırıyorum, öyleyse varım!”

Bourne legacy - Bourne'un Mirası




2012 The Bourne Legacy Movie

Bugün inat ettim sinemaya gideceğim diye. Aradığım her arkadaşımın da işi vardı. En son babamı aradım ve gece işe gidecekse bile gelmeyi kabul etti. Filmin ilk  yarısı filmi anlamakla geçirdiğimi söyleyebilirim. Bilim için yapılan, vatan hizmeti için yapılan şeylerin arka planında olan şeyleri çözmek. Tipik gizli servis amerikan işi ortaya çıkmaması için infaz işlemi. Askerler vardır tabi ve bu askerler de robot gibidir. Görevini yap, tamamla. Düğmeye bas, tamam. İkinci yarıda işler daha gerilimli, aksiyonlu, bilim kızımız da işin içine girdi ve kahraman aeron da erkek olduğu için olası aşk başladı. Filmlerin olmazsa olmazıdır aşk… kovalamaca sahneleri başarılıydı ve bir sahnesinde babamla geri sar diye bağırdık. Salonda kimse olmadığı için rahattık. Filmin ortasında ve sonunda anladım ki bu filmin devamı çekilecek.

            Son söz olarak İMDb 10 üzerinden 7 vermiş. Bence de bu puan ikinci yarı için yeterli.
Aksiyon, hafif gerilim ve ajan filmlerini sevenlere (tabiî ki Jeremy Renner sevenlere) tavsiye edilir.



Evlilik ve Kadın



Genç kızların gözde hayalidir evlilik... Küçüklükten başlarız bu hayali kurmaya. Barbie bebeklerimize gelinlikler dikeriz. Ken ile evlendiririz... Evleri, arabaları, çocukları olur...Çocuklarını da giydiririz.Sonra dışarıda evcilik oynarız.Tıpkı evlilikler gibi, misafir çağırırız. Çamurdan yemekler yapar, yemekleri otlar ve taşlarla süsleriz. Daha sonra büyürüz… Kadınlar büyürken de evlilik düşünceleri devam eder. Barbie ile ken in yuvası değildir düşünce. Kendisinin bir yuvasıdır. Boşuna dememişler “dişi kuş evi yapar” diye…
Kadın hayatını birleştireceği erkeği bulur
Evlilik hazırlıkları heyecanla yapılır.
Prenses olması için kadına kabarık bir elbise giydirilir.
Damat yine aynı, takım elbise de olur.
Kadın için bir ton hazırlık, koşturmaca.
Nikah zamanı sadece tek bir kelime…
EVET…
Bu yeterli bir ömrü beraber geçirmeye…
Düğün olur, herkes dağılır.
Kadın sevdiği adamla aynı ortamda ve yaşamdadır
Sabah kalkar kahvaltı hazırlar sonra işe gider
İşten gelir, akşam yemegi hazırlar biraz oturur sonra yatar.
Bekar iken ailesine hizmet ediyordu, şimdi evli kocasına hizmete döner.
Çocuk da olur.
Kadın ev, iş, çocuk, eş,çevre arasında sıkışır kalır.
Katlanamazsa depresyona gider ve intihar eder.

Modern anlamda kadının depresyonu en çok bu şekilde olur.
Sorun temeldedir. Küçük yaşta evlilik hayali ile dolu olmak saçmadır. Çocukluğumuzu yaşayamadan evlilik düşüncesi oluyor. Her kadın prenses olmak zorunda değil. Her kadın evlenmek zorunda da değil. Yaşadığı hayatı başkasına adayarak geçirmek zorunda da değil. Kadının kendisine yabancı olduğu zamanda yaşıyoruz ve buna tek engel bu tip düşünceler. Çocuk çocukluğunu ve gençliğini yaşamadan neredeyse 13 yaşında evlendiriliyor. Bir sene sonra da hamile kalıyor. Kadın, insan doğurma makinesi değildir!  Bilinçli olması şarttır. Kadının kadını sıkıştırıyor. Çocuk annesinden ne görürse onu alıyor. Annesi de annesinden… kızı evde otursun diye annesi baskı altına alıyor. Sağlıklı bireyler bu şekilde yetişmez. Kadın kendisini bilerek, ne istediğini bilerek yaşamalı. Belirli kalıplar içinde değil. Kızlara evlilik hayalleri yerine, başarılı bir müzisyen, akademisyen, doktor, ressam hayalleri aşılanmalı. Bu şekilde kadın kendisini tanıyabilir ve sorgulayabilir.