Kafesten Bir Kuş Uçtu (Guguk Kuşu)

Kafesten Bir Kuş Uçtu (Guguk Kuşu) adlı eserin yazarı Ken Kesey’ e aittir. Kitaptan uyarlama olan tiyatro da, temel olarak özgürlük, birey ve toplumdaki ilişkiler, düzen, üst kesimin yönetme şekli( kısaca devletin yönetim şekli de diyebilirim) keskin bir mücadeleyi anlatır. Kesey, toplumda terk edilmiş, dışlanmış, “sürü” den atılmış ve normal olmak için akıl hastanesine giden bireylerin, akıl hastanesindeki durumunu gösterir.
Hastaların çoğunun dışarıdaki topluma uyum sağlamak için tedavi altına alınmayı kendi istekleriyle gelmişlerdir. Kimisi annesinin kendisini daha çok sevmesi için, kimisi de karısına karşı ahlaki ve düzenine karşı “sorunlu” davranışları yapmamak için vb gibi topluma ait olan sebeplerle akıl hastası adı altında olmayı kabul etmişlerdir. Oyunun ana karakterleri Reis ve McMurpy’ dir ve oyunun başında her şeyin normal olduğunu, akıl hastalarının “kafayı sıyırmamış” olan kişilerin normal davranışlarda bulunduğunu gösterirler. Daha sonra akıl hastanesine aslında hasta olmayan, sadece hapishane hayatından daha iyi bir hayatı bulmak gelen McMurpy ortaya çıkar. Kendisini liderlik sıfatına koyar ve insanları etrafına toplar. McMurpy insanlara öncülük ederek, oradaki insanların istediklerini yapma hakkı olduğunu düşündüğü için başhemşireye karşı savaş açar. McMurpy’nin asıl amacı güçlü olanın kimi olduğunu göstermek istemesidir.(yönetilenin mi yöneticinin mi?) Tabi bu durum başhemşireyi rahatsız eder. İkisi de sorunlar ve istekleri yüzünden aralarında çatışma başlar. Olaylar üzerinden üstünlük kurma çabaları mizahi bir dille anlatılmaya çalışılır. Örneğin; televizyonda maç izlemek isteyen McMurpy arkadaşlarına bunu toplantı sırasında sorar. Hemşire de işlerin oylama kararıyla yürüyeceğini söyler. Oylama yapıldığı sırada McMurpy bunun sadece kendisi için değil, onlar içinde iyi bir şey olacağını söylemeye çalışarak oy için çabalar. Sonuç başarısız olur ve neden el kaldırmadıklarını sorduğunda cevap basittir: “ biz kim oluyoruz ki başhemşireye karşı gelebiliriz?” McMurpy bu durumu değiştirmek için çabalar daha sonra yine başka bir toplantıda konunun açılmasını sağlar ve gurubun, durum karşısında başhemşire (kendi demokrasi anlayışına göre), kronik hastaların oyunun dahi olmasını ister. Bu da sayıca eşit olmaları demektir. Durumun kilit ismi Reis’tir ve bir oy için çırpınır, “insan mıyız? Hayvan mıyız?” gibi cümlelerle durumu açıklığa kavuşturmak ister. Reis el kaldırdıktan sonra, hemşire sarsılır ve televizyonu kapatır. Ama McMurpy farklı bir şey yapar ve televizyona bakarak hayalde maçı canlandırır, oyunu izlermiş gibi anlatır, arkadaşları da McMurpy’i destekler ve hemşire ile dalga geçerler.
 Bir dizi olay gelişir. Başhemşirenin nasıl bir otoriter olduğu ortaya çıkartılır. Mesela; başhemşire kontrol edilemeyen hastaları öncelikle elektro şok vererek daha sonra bu da işe yaramazsa cerrahi operasyona sokarak onları etkisiz kılması gibi.
Reis oyunda tek başına kaldığı sahnelerde umutlu bir şekilde McMurpy den bahseder. O, oyunda çok konuşmaz. Asıl kendisini anlattığı sahne McMurpy ile birlikte baş başa olduğu sahnedir. Kızılderili olan Reis geçmişte ailesine olanları anlatır; siyah ile beyaz insanların kavgasının nasıl olduğunu, beyaz insanların siyah insanlara karşı şiddetle topraklarını elinden aldıklarını, Kızılderililerin hiç savaşamadıklarını anlatır. Bu şiddette karşı gelen Reis’i ise konuşamayacakları bir yere gönderirler. Gönderdikleri yer ise akıl hastanesidir. Sonra şarkı söylemeye başlarlar, sonra fark ederler ki çocukluk oyunları aynıdır. Reis McMurpy’e onu güçlü kılmasını söyler ve yakın arkadaş olurlar.
Hemşire Reis’in konuşabildiğini anlar ve yıllarca onunla iletişim halinde olmadığı ve yalan söylediği için özür dilemesini ister. Bu şekilde disiplin ve düzenin gerekliliğinden bahseder. McMurpy duruma karışır ve hemşireye karşı güç kullanır ve hemşire de onu elektro şoka bağladıktan sonra bile hemşireye karşı teslim olmayacağını söyler. Hemşire sanki tanrıymış gibi insan hayatlarıyla oynar ve McMurpy’i kontrol altına alamayınca, sonuç olarak cerrahi yöntemle müdahale eder. Sonunda McMurpy’e “ böylesi daha iyi!” diyerek onu tekerlekli sandalyeye ve aklını kullanamayan bir bireye dönüştürür.
Reis McMurpy’nin böyle bir yaşam sürmesine izin vermez ve Kızılderili sözlerle onun yaşamına son verir. Daha öncesinde MCMurpy kaldıramazsın denilen kasayı, en azından deneyerek arkadaşlarına düşünmeleri için ders verir. Reis oyunun başında kasayı kaldırma çelişkisine düşmüştür ve aslında McMurpy Reis’e kaldırmayı denese belki başarabileceğini dile getirmiştir. McMurpy’nin yaşamına son verdikten sonra üzülerek de olsa cesaretlenip, kasayı kaldırmıştır ve McMurpy’nin az da olsa umudu olan kaçış planını hayata geçirmiştir.
Oyunda emirlerle uygulanan bir hayat gösterilir. Korkunun yönetim şeklinde en iyi koz olduğunu, yöneticinin ise her kelimesinde yalan dolu cümleler olduğu, normal olmaya çalışmak deli olmaya çalışmaktan daha zor olduğunu anlatılır. İnsanları uysallaştırmak için kullanılan işkence yöntemleri ve onları sanki bir hayvanmış gibi yönetmeleri, insanların korku ile birleşerek yönetime dâhil olmalarını sağlar. Diğer insanları uyandırmaması için devrim yapma potansiyelindeki insanı keşfedip, onu işlevi olmayan birey haline dönüştürmeleri ise yöneticinin yönetim şeklinin ne kadar acımasız olduğunu gösterir. Buna da toplumda düzen gereklidir temellinde uygulanan bir sistemdir.
Sanatın böyle bir arka planı bize akıl hastanesi aracılığı ile göstermesi soyut bir durum değildir. Çünkü hayatımıza işleyen bu sistemin parçası olarak, sanat olmadan neyin gerçek neyin sahte olduğunu göremeyiz. Bence bu tiyatronun amacı, yaşadığımız hayatı sorgulamamız gerektiği üzerinedir. Kime, neye göre yaşıyoruz? Bunu kitaplardan okuyarak cevaplayamam, soyut kavramları düşünerek de cevaplayamam, tek yapmam gereken sanattan parçalar bulup o parçaları hayatıma yerleştirmemdir. Bu şekilde sanattan beslenen ruhum ve aklım, daha güçlü olacak ve hayatı değerlendirmede ise diğer insanlardan daha iyi anlar duruma gelirim.
Bir durum karşısında ortada çatışma varsa sorun vardır. Sorun var ise de düşündüğümüz soru sorduğumuz anlamına gelir. Tiyatroda belli olan bir “adalet” sorunu vardır. Yöneticinin adaletsiz oluşu ve yönetilenin adalet için hak arayışına girmesi bunun göstergesidir. Adalet kavramı hak ve hukuk içerir. Ayrıca toplum içindeki insanların davranışını gösteren bir kavram olduğu için de ahlak ve din kuralları ile de ilişkilidir. Bu yüzden insanların hak ettikleri şeyler olduğu kadar, hak etmediği şeyler de vardır.

Yazının devamı için tıklayınız:
http://terapiuzerine.blogspot.com/2012/07/kafesten-bir-kus-uctu-guguk-kusu-2.html